Televizyon ekranı, telefon ekranı, tablet ekranı, bilgisayar ekranı… Ekran hayatımızın ne
kadarını kaplıyor? Ya çocuklarımızın hayatındaki yeri nedir? Çocuklarımız bizim yüzümüzü
mü daha çok görüyor, ekranın yüzünü mü? Peki ekranın kaç yüzü var? Aynı ekranda ne kadar
farklı şey yapılabilir? Hem aileler, hem bilim insanları çocukların ekranın hangi yüzüne, ne
kadar maruz kalmasının uygun olduğunu, şu dönemin çocuklarının ekransız büyümesinin ne
kadar doğru ya da ne kadar yanlış olduğunu, neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu, ekran
konusundaki kararların nasıl verilmesi gerektiğini araştırmakta. Günümüz koşullarında
çocukların ekrandan tümüyle uzak kalmasının çok zor hale geldiğini bilmekteyiz. Üstelik
artık eğitim, yakınlarla görüşme vs. gibi pek çok etkinlik için olduğu gibi, çağın
gereksinimlerinin gerisinde kalmamak, yaşıtlarını yakalamak için de gençlerin ekrana bir
oranda maruz kalması kaçınılmaz hale geldi. Bununla birlikte ekranın zararlarıyla ilgili
bilgimiz de gün geçtikçe artmakta. Yarar zarar dengesini korumak, çocukları çağın
koşullarında yetiştirirken tümüyle ekranın ebeveynliğine bırakmamak ailelerin bu dönemdeki
en önemli sınavları, en çok zorlandıkları konular ve kliniklerde en sık sorduğu sorular
arasında.
Bugün ekran geçmişteki gibi sadece televizyonu içermiyor, hatta çok kısa bir süre öncesinde
olduğu gibi televizyon ve bilgisayar oyunundan da ibaret değil. Günümüzde ekranın çok
sayıda yüzü var. Aslında sadece televizyonun olduğu dönemde de, gelişmekte olan ülkeler
başta olmak üzere, tüm dünyada ekran maruziyeti olması gerekenin üzerindeydi ve bu
durumun çocuklarda konuşma gecikmesi, dikkat problemleri ve davranış sorunlarına yol
açtığına, aile içi kaliteli iletişimi azalttığına dair bilimsel yayınlar bulunmaktaydı. Bununla
birlikte, günümüzde yapılan çalışmalar medya kaynaklarındaki gelişmelerin ve sayı artışının
ekranın yukarıda sayılan etkilerini arttırdığını ve hatta bu olumsuzluklara yeni riskler
eklediğini göstermektedir.
Elbette hem geleneksel medyanın hem yeni medyanın olumsuz yanları kadar olumlu
özellikleri ve hayatımıza katkıları bulunmaktadır. Örneğin televizyonun pek çok kişi için
haber alma ihtiyacını karşılayan en önemli bir kaynak olduğu bilinmektedir. İnternetin ve
sosyal medyanın ise son dönemde en belirgin olarak göze çarpan yararı bilgi ihtiyacını hızlı
ve kapsamlı biçimde giderebilmesi, çeşitli becerilerin (örn; aşçılık, tamir/tadilat yapabilme…
vs.) videolar üzerinden ya da çevrimiçi eğitimlerle öğrenilmesine olanak tanıması olmuştur.
Sanal ortam pek çok kitap, sözlük hatta ansiklopedi bilgisine ek olarak en güncel bilgileri
bazen daha basılmadan önümüze getirebilmektedir ve bu durumun da bazı koşullarda (ör;
covid 19 pandemisi) insanların uyumunu kolaylaştırdığına ilişkin çalışmalar bulunmaktadır
(örn: Kaya 2020). Benzer şekilde sosyal desteğe ulaşmayı kolaylaştırması, özellikle pandemi
döneminde yakınlarımızla iletişimimize bile katkıda bulunması, hatta bazen ülkenin ya da
dünyanın bir çok yanından tanımadığımız insanların desteğini almamıza fırsat veren bir yanı
olması, sosyal ilişkilerde iletişimi başlatmayı kolaylaştırması, düşünerek cevap yazma imkanı
sunması, kendini ifade etmeyi ve ilişkide kalmayı sağlaması da internetin ve özellikle de
sosyal medyanın olumlu özellikleri arasında sayılabilir.
Ancak tüm bunlarla birlikte kontrolsüz ve sınırsız kullanımının özellikle de çocuk ve
gençlerde sıkıntılara da yol açtığı uluslararası pek çok önemli bilimsel çalışma tarafından
gösterilmektedir. Bu sıkıntılar pek çok farklı alanda olabilmektedir. Bilişsel ve akademik
olarak bakarsak, son 10-15 yılda yapılan çok sayıda çalışma ekran başında geçirilen sürenin -
içerikten bağımsız olarak -bebeklerde ve küçük çocuklarda konuşma gecikmesiyle, okul
dönemi çocuklarında ise beynin dikkat ve bilişsel kontrolü sağlayan bölgelerinin düşük
uyarılmasıyla ilişkili olduğunu, hatta yetişkinlerde bile ekran maruziyetinin dikkat süresinin
kısalmasında etkili olabileceğini göstermektedir. Bunlara ek olarak bilgi edinme, öğrenme ve
beceri geliştirme ihtiyacını karşılama özelliğinin de sıklıkla kötüye kullanıldığı, söz konusu
bir eğitim videosu olduğunda bile bunun kimin tarafından yüklendiği bilinmediği ve bilginin
kaynağının güvenirliği test edilemediği için yanlış bilgilerin hızlıca yayılabildiği, uygunsuz ve
haksız ifşa edilmenin sıkça ve kolayca insanların başına gelebildiği, dolayısı ile, insanların
haksız olarak sosyal medya üzerinden linç edilebildiği görülmektedir.
Sosyal ilişkiler açısından bakıldığında ise, özellikle pandemi döneminde kendimizi yalnız
hissetmemizi önleyen, sevdiklerimizle temasta kalmamıza yardımcı olan ekranın, daha özgül
olarak da sosyal medyanın, sosyal ilişkiler üzerinde çeşitli olumlu etkileri bulunduğunu göz
ardı etmek haksızlık olur. Sevdiklerimizle iletişimde aramızdaki mesafe engellerini ortadan
kaldırdığı gibi, sosyal kaygısı yüksek olan kişiler için yeni tanıştığı kişilerle iletişim
başlatmayı kolaylaştırdığını, hayran olduğumuz kişilere temas etmeye yardımcı olduğunu,
ihtiyacımız olan konularda sosyal ya da profesyonel desteğe ulaşmayı mümkün kıldığını inkar
edemeyiz. Bununla birlikte özellikle çocuk ve gençlerin kullanım süresi uzadıkça bu etkilerin
tersine döndüğü çok sayıda araştırma ile gösterilmektedir. Örneğin; günlük hayattaki sosyal
beceriler ile sosyal medyada ihtiyaç duyulanlar arasında fark olduğu için uzun süreli
kullanımlar sonucunda günlük hayatta ihtiyaç duyulan sosyal becerilerde zayıflama olduğu,
bu durumun da yalnızlaşmaya yol açabildiği görülmektedir.
Psikolojik etkileri yönünden baktığımızda da yine çocuklarda ve ergenlerde kontrolsüz sosyal
medya kullanımı -maruz kaldıkları içerikle ilişkili olarak- problemli davranışları model
almaya, şiddete eğilim göstermeye, gerçek kendilikten kaçışa ve şişirilmiş kimlik oluşumuna
neden olabilmektedir. Sosyal medyanın sınırsız ortamı gencin kendini farklı tanıtmasına
olanak tanıdığı gibi başkalarının da kendilerini gence farklı tanıtmasına fırsat vermektedir. Bu
durumda genç başkalarının yaşadığı hayatın kendisininkinden çok daha iyi olduğuna, diğer
insanların ondan daha akıllı ya da becerikli olduğuna inanabilmekte, dolayısı ile gencin
kendine güveni sarsılabilmekte, hem bu nedenle hem de ekran başında geçen süre uzadıkça
uyku kalitesi azaldığı ve ayrıca günlük yaşamdaki sosyal ortamlardan uzak kaldığı ve pek çok
alanda hayatı kaçırdığı için kaygısı ve depresyona meyili artmaktadır. Kaygı ve depresyona
eğilimi arttıran bir diğer unsur ise, gençlerin çevrim içi ret -kabule duyarlılığıdır. Beyin
görüntüleme çalışmaları ödül yolaklarının çevrim için ret-kabul karşısında çok yoğun
uyarıldığını göstermektedir. Bu araştırmaların bulgularına göre, gençler “like”
tıklamalarından o kadar yoğun haz alıyor ki bunun eksikliği ya da sosyal medyada
reddedilmek ciddi düzeyde sıkıntılara yol açabilmektedir. Örneğin sosyal medyanın depresif
belirtiler üzerindeki etkisini inceleyen araştırmalar internet bağımlılığı olan gençlerde intihar
oranının diğer gençlere göre 4 kat daha fazla olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde, sosyal
medyanın kaygı üzerindeki etkisini inceleyen bazı çalışmalar da son yıllarda artan sosyal
medya kullanımı ile birlikte yeni bir kaygı türünün (FOMO; fear of missing out; bir şeylerden
eksik kalma korkusu)” ortaya çıktığını göstermektedir. Bu kaygı türü “kişinin yokluğunda
başkalarının çok eğlendiği, diğerlerinin deneyimlediği şeylerden kendisinin eksik kaldığı, bir
şeyler kaçırdığı” yönünde endişe duyması olarak tanımlanmaktadır. Bunların yanı sıra,
gençlerin beden memnuniyeti ile ilgili yapılan çalışmalar da ekran başında geçen süreninin
uzunluğunun beden memnuniyetsizliği ve obeziteye ek olarak anoreksiya, blumiya gibi yeme
bozukluklarıyla yüksek oranda ilişkili olduğunu göstermektedir.
Tüm bunlara ek olarak kontrolsüz ekran kullanımı gençler için güvenliklerine yönelik de ciddi
riskler taşımaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi, özellikle sosyal medya ortamları kişilerin
kendilerini istedikleri gibi tanıtmalarına olanak tanımaktadır. Bu durum gençlerin akran
zorbalığından cinsel istismar mağduru olmasına kadar gidebilecek çok çeşitli olumsuz
sonuçlar açısından risk altında olmasına yol açmaktadır. Ayrıca gelişimsel dönemi itibarıyla
henüz suç kavramı ya da davranışlarını yönlendirme becerisi yeterince gelişmemiş, başka bir
deyişle, suç olduğunu bildiği davranışları haz almak ya da akran baskısı, arkadaşları arasında
kabul görme isteğiyle yapabilecek olan çocuk ve ergenler, sosyal medya üzerinden işlenen bir
suçun mağduru olabildikleri gibi farkında olmadan bazı suçların (örn; nefret söylemi, haksız
linç, profil taklit etme, sosyal medya üzerinden akran zorbalığı, yasa dışı ticaret… vb.) failleri
arasında da olabilmektedir. Dolayısı ile ekran başında geçirdikleri süre -özellikle de uzadıkça
ve kontrolsüz olduğunda- çocuk ve gençlerin bir suçun kurbanı ya da faili olma risklerinin
artmasına yol açabilmektedir.
Elbette çocuğun ya da gencin davranış problemleri varsa ya da aile yapısında problemler
varsa tüm bu sayılan olumsuzluklar açısından riskin arttığını söyleyebiliriz. Ancak bu
risklerin sadece bu sorunların olduğu gençler ya da aileler için geçerli olduğunu söylemek
mümkün değil. Ne yazık ki, her çocuğun genetiği, biyolojik alt yapısı ve o yaşa kadar içinde
bulunduğu çevreninin özellikleri farklı olduğu için uzun ekran maruziyetinin hangi gençte ne
tür bir soruna yola açacağını bilmek, önceden söylemek çok olası değildir. Bununla birlikte,
çocukta hiçbir psikolojik sıkıntı gözlemlenmese bile, bir çocuk ya da gencin anne-babasıyla
vakit geçirmeye olan yoğun ihtiyacının yerini ekrana ayrılan sürenin almasının duygusal
ihmal olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Çocuk ve gençlerin kendi anne-babalarının ya da
birincil bakım verenlerinin duygusal desteğine, ebeveynliğine ihtiyacı vardır ve ekran bunu
hiçbir anlamda ve oranda karşılayamaz.
Doç. Dr. Ş. Gülin Evinç
Kaynaklar
Crone ve Kanjin (yayınlanmamış) Media use and brain development… Nature
communications
Narang S. (2020) https://ourteenbrains.org/blogs/the-effect-of-social-media-on-the-teenage-
brain/
Raudsepp ve Kais 2019 Longitudinal association between social media use… Preventive
Medicine Reports
Shah ve ark 2019
Status of Mind: Social media and young people’s mental health Royal Society for public
health
Kelly ve ark 2018 social media use and adolecent mental healt… Eclinical Medicine
Christakis ve ark 2018 How early media exposure may affect cognitive functions PNAS
Kraus TH & Hulton JS 2017 Brain connectivity in children… Acta Peadiatrica
Barry ve ark. 2017 Adolecent social media use… Journal of adolescence
Banyaj ve ark 2017
Sherman ve ark 2016 the power of like… Psychological science
Comments